Hakaret Ani Suç Mu?
Bir sabah, en yakın arkadaşımın aramasıyla uyandım. Telefonu elime aldığımda sesindeki acı ve çaresizlik, yüreğime ağır bir yük gibi çökmüştü. O an fark ettim, hayat bazen, en güvendiğimiz insanlardan gelen kelimelerle kırılır ve belki de bu, en zorlu yaradır.
Hikâyemizin baş kahramanları; Ahmet ve Zeynep, birbirlerini uzun yıllardır tanıyorlardı. Her şeyin mükemmel olduğu, yavaş yavaş birbirlerinin dünyalarına adım attığı o günlerin ardından bir anda, bir anlık öfke, her şeyi değiştirdi. Ahmet, Zeynep’e çok yakın olduğu bir ortamda, kontrolsüzce hakaret etmişti. Cümlesindeki kelimeler, Zeynep’in ruhunu sarmış ve derin bir iz bırakmıştı. Ahmet, söylediklerinin bir hata olduğunu kabul etse de, Zeynep’in kalbinde açılan yaralar basitçe kapanabilecek gibi değildi.
Zeynep, önce şaşkınlık ve korku içinde, ne olduğunu anlamaya çalıştı. Sözlerin büyüsüne kapılmadı; ama bir şey vardı, hakaretin anlamını taşıyan o kelimeler… O an ne kadar da basit ve ufak bir şey gibi gözükse de, zihninde büyük bir fırtına kopuyordu. Ahmet, işin içinde, hemen çözüm odaklı yaklaşmak isteyen bir erkekti. “Sadece sinirlenmiştim, seni seviyorum, üzgünüm, geçer!” diyerek, çözüm peşindeydi. Onun için olay kapanmıştı. Ama Zeynep’in içinde bir şey vardı ki, kolayca geçebilecek gibi değildi.
Kadınların empatik ve ilişkisel yaklaşımını, Zeynep’in yaşadığı duygu yoğunluğunda hissedebiliyorduk. O, Ahmet’in kelimelerindeki anlamı ve bu anlamın derinliklerini düşündü. Bir insanın, ona en yakın olan kişi tarafından küçültülmesi, değersiz hissettirilmesi, ruhunda uzun süreli sarsıntılar bırakabilirdi. Ahmet’in söyledikleri sadece kelimeler değildi, onun için bir anlam taşıyorlardı. Zeynep içinse, kelimeler gerçeklikten daha derin bir iz bırakmıştı.
O an Zeynep, bu hakaretin gerçekten bir suç olup olmadığını sorguladı. Hakaretin anlamı, sadece kişinin kalbini kırmakla kalmaz, aynı zamanda kişinin sosyal çevresine, ruh sağlığına ve insan olma değerine zarar verebilir mi? İşte bu noktada, bir yargılama başlayabilir. Bir hakaretin aniden yapılan bir suç olup olmadığı, biraz da kişinin niyetine ve sözün hangi koşullarda söylendiğine bağlıydı. Ama bir şeyi unutamayız, bazen kelimeler, ne kadar hafif gibi görünseler de, o kadar ağır olabilirler.
Zeynep, günlerce bu durumu düşünmeye devam etti. Acaba Ahmet onu gerçekten seviyor muydu, yoksa sadece öfkesinin yarattığı bir patlama mıydı? Hakaret, sadece anlık bir öfke mi yoksa bilinçli bir saldırı mıydı? Bu sorular, Zeynep’in aklını kemiriyordu. Ama bir yandan da Zeynep, hakaretin ardındaki duygusal bağları çözmeye çalışıyordu. Kadınların ilişkisel bakış açısı, olayları bazen anında anlamalarını sağlar, ama bir kadının içinde taşıdığı duygusal yük, çözüm bulmayı da zaman aldırıyordu.
Ahmet, çözüm odaklı yaklaşımını sürdürse de, Zeynep’in kalbinde, kelimelerle yaralanmış bir dünya vardı. O an fark etti ki, Zeynep’in için çözüm, yalnızca bir özürle geçmeyecek kadar derindi. Bu hakaret, sadece bir söz değildi; bu, güvenin kırılmasıydı. Ve ne yazık ki, güven bir kez kırıldığında, her şey eskisi gibi olamayabilir.
Hikâye bittiğinde, belki de gözlerimiz bir nebze yaşarır. Zeynep’in yaşadığı o travmanın ardından Ahmet’in kendini affettirmeye çalışması, sadece kelimelerle olamazdı. Çünkü hakaret, gerçekten bir suçtu, ama daha da önemlisi, bir ilişkide güveni ve saygıyı ihlal etmek, derin bir suçtur.
Belki de bu yazıyı okuduktan sonra, kendi hayatınızdaki ilişkileri bir kez daha düşünürsünüz. Kelimelerin gücü, düşündüğünüzden çok daha fazla olabilir. Ve her şeyden önce, bir hakaretin ne kadar kolay ve hızlı bir şekilde yapıldığını ama kalıcı etkilerini her zaman fark etmemizi sağlar.
Siz de bu konuda ne düşünüyorsunuz? Hakaretin gerçekten bir suç olup olmadığını, hatta bir ilişkideki kalıcı etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yorumlarda paylaşmanızı çok isterim.