Soylu Ne Demek Bulmaca? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir İnceleme
—
Soylu Olmak Ne Demek? Toplumun Cinsiyet, Çeşitlilik ve Adalet Anlayışını Yansıtmak
İstanbul’da yaşıyorum, ve burada her gün yüzlerce insanla karşılaşıyorum. Sokakta yürürken, toplu taşımada, işyerinde, farklı sosyal statülerden, yaşlardan, kökenlerden insanlar… Bazen birinin bakışlarındaki hüzün ya da bir diğerinin gülümsemesindeki rahatlık, bana toplumun ne kadar katmanlı ve değişken olduğunu hatırlatıyor.
Bugün, belki de fark etmeden her gün hayatımızın bir parçası haline gelen, ama asla net bir şekilde tanımlanamayacak bir kavramı sorgulamak istiyorum: Soylu. Hani, bazen bir bulmacanın cevabı gibi karşımıza çıkar ve biz onu, daha önce duyduğumuz anlamlardan biriyle bağdaştırırız. Ama gerçekten soylu olmak ne demek? Toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet bağlamında baktığında bu kavramın anlamı değişiyor mu?
—
Soyluluğun Tarihsel ve Toplumsal Boyutları
Soyluluk, tarihsel olarak çoğunlukla toplumsal sınıf ve aile geçmişi ile ilişkilendirilmiştir. Eskiden, soylular, kraliyet ailesi veya yüksek sosyal sınıflara ait kişiler olarak kabul edilirken, günümüzde bu kavram daha çok içsel değerlerle ve bireylerin toplumdaki duruşlarıyla ölçülüyor. Ancak, hala çoğu insanın aklına soylu denince, zengin, prestijli, bir geçmişi olan ve genellikle erkek figürleri gelir.
Bu geleneksel soyluluk anlayışı, aslında toplumun cinsiyet normlarını pekiştiriyor. Bir erkek soylu, güç ve prestijle özdeşleştirilirken, bir kadının soyluluğu ise genellikle görünmeyen ve sessiz bir yere konmuş durumda. Hatta, bugünün modern dünyasında bile, kadınların toplumsal pozisyonu çok sık bir şekilde “soy”dan bağımsız bir şekilde tanımlanıyor. Bunun, günlük hayatta fark edilmeyen ama sürekli tekrar eden bir norm haline geldiğini görebiliyoruz. Toplum, kadınları çoğu zaman evde, mutfakta, çocuk bakımında, yani “soyluluk” gibi büyük, görünür alanlardan dışarıda tutuyor.
Bir gün, Kadıköy’de bir kafede otururken, yanımda genç bir kadın ve adam sohbet ediyorlardı. Kadın, çalıştığı işyerinde terfi almak için sürekli olarak “erkek gibi davranmak zorunda kaldığını” söylüyordu. Erkeklerin sahip olduğu cesaret ve “soyluluk” gibi algılanan özelliklerin, ona başarıyı getireceğine inanmıştı. O an, toplumun soylulukla ilişkilendirdiği normların aslında çoğu zaman bir tür cinsiyetçi baskı yarattığını düşündüm. Kadının, kendi gücünü ifade etmek için erkeksi bir duruş benimsemesi, soyuluğun, toplumsal cinsiyet rollerine nasıl sıkı sıkıya bağlı olduğunu gösteriyordu.
—
Soyluluk ve Çeşitlilik: Kimlere Ait?
Soyluluk sadece sınıf ve cinsiyetle mi ilgilidir? Hayır, kesinlikle değil. Farklı etnik kökenler, farklı cinsel kimlikler ve toplumsal geçmişler de soyluluğun tanımını etkileyebilir. Toplumsal cinsiyet dışında, çeşitlilik de son derece önemli bir boyut oluşturuyor. Bir arkadaşımın, üniversite eğitimi sırasında yaşadığı bir deneyimi hep aklımda kalır. O, İstanbul’dan gelen, çok yetenekli bir gencin başarısını her zaman takdir etmişti. Ancak, bu genç hem muhafazakâr bir aileye sahipti hem de sürekli “nerelisin?” sorusuyla karşılaşıyordu. İnsanlar, bazen soyun yalnızca sosyal sınıf ve görünür statü üzerinden değerlendirilemeyeceğini anlamıyorlar.
Bir diğer örnek ise, toplumsal cinsiyetin ve kimliğin çok katmanlı yapısını gözler önüne seriyor. Geçenlerde, şehirdeki toplu taşımada, yanımda oturan bir kadının, “soylu” kelimesinin anlamını tartışan bir grup gençle sohbetini dinledim. Sohbette, genç bir kadın “Soyluluk, aslında toplumsal beklentilere uyum sağlamakla ilgili bir şey, sadece var olmakla ilgili değil. Eğer şehri doğru gezer, doğru konuşur, doğru giyinirsen, soylu oluyorsun” diyordu. Burada çok önemli bir şey vardı. Soyluluğun, sadece bir geçmişle değil, insanın günlük hayatta nasıl var olduğuyla da doğrudan ilişkili olduğuna dair bir farkındalık oluşuyordu. Bu, görünür ya da görünmeyen olan her bir kimlik için geçerli.
—
Soyluluk ve Sosyal Adalet: Eşitlik ve Adalet Arayışı
Sosyal adalet perspektifinden bakıldığında, soylu olmak aslında özgürlük ve eşitlik arayışını simgeliyor. İnsanlar, statülerine bakılmaksızın, kendilerini ifade etme hakkına sahip olmalıdırlar. Şu an İstanbul’da, toplu taşımada, metrobüslerde, otobüslerde sıkça gözlemlediğim bir durum var: Genellikle, zengin semtlerden gelen insanlar, kendilerini daha ayrıcalıklı hissediyorlar. Sokakta yürürken, sınıf farklarının ne kadar görünür olduğunu düşündüğümde, bu durum bana gerçekten garip geliyor. Hatta bir gün, evime giderken, lüks bir restorandan çıkan bir çiftin, alt sınıf bir gencin yanlarından geçerken ona burun kıvırdığını gördüm. Bu davranış, soyun bazen aslında sosyal bir engel olabileceğini gösteriyor. Birçok insan, zenginlik ya da soylulukla ilişkilendirilen bu imajların, eşitsizlik ve adaletsizlik yarattığının farkında değil.
Soyluluk, bazen toplumda bir baskı aracı olarak da kullanılabiliyor. Kimlik, sınıf, cinsiyet gibi faktörlerle harmanlanarak, insanları belirli bir düzene sokan ve bu düzeni “doğal” gibi sunan bir sistem yaratılabiliyor. Sosyal adaletin temeli de işte burada atılıyor: Toplumda herkes eşit haklara sahip olmalı ve bu eşitlik, insanın dış görünüşüne, sosyal statüsüne, cinsiyetine ya da geçmişine bakılmaksızın sağlanmalı.
—
Sonuç: Soyluluk ve Bugün
Bugün, soylu olmanın anlamı çok daha karmaşık ve çok daha geniş. Toplumdaki cinsiyet normlarına, çeşitliliğe ve sosyal adalete bakıldığında, soyluluk sadece bir statü değil, toplumsal adaletin, eşitliğin ve bireysel hakların bir yansımasıdır. Her birey, kendi kimliğini özgürce yaşayabilmeli ve toplumda saygı görmeli. Bu, soyluluğun en gerçek tanımı olmalı.